İş iyi, hangi alanda olursa olsun, uzmanlık alanı dışında istihdam etmek zulümdür. Osmanlı döneminde, filoyla birlikte yapılacak savaşta bereket olması için Buhari okuyan birisinin geldiğini haber verirler. Hâlbuki gelen şahıs Buhari hadisleri yerine gemiden anlayan bir usta olmuş olsaydı daha yararlı olurdu; çünkü “Filo, Buhari ile değil; buhar ile çalışmakta ve hareket etmektedir.” Buhari okumak geminin hareketi için yeterli değildir. “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi”ister. (Nisa: 58)
Bundan dolayı bütün makamlar ehil, emin ve adil olursa ve halka dayalı seçimle iktidara gelmişse ona uymak ve ihtilaf çıkarmamak farzdır. “Kim boynunda bir biat bulunmaksızın ölürse cahiliye ölümü ile ölür.” (Müslim) Nevevi hadisi şerh ederken, biatı bozacak meşru bir mazereti olmayan biatten geri adım atma yetkisine sahip olmadığını söyler.
İbni Haldun; biat itaate dair söz vermekten ibarettir. Biat eden (oy veren) kimse aynı zamanda biat ettiği kişiye “Benim işime ve Müslümanlarla alakalı hususlara bakmayı sana havale ettim, bu gibi şeylerde katiyen seninle çekişmeyeceğim,” demiştir. Buna göre, masiyetin dışında, sevinçte ve tasada, zorlukta ve kolaylıkta, emir konusunda münakaşa etmemede, işleri ona havale etmede, emir dinleme ve itaat üzere ahit vermektir.
Hadiste olduğu gibi, “Müslüman kişi masiyet (günah) ile emrolunmadığı sürece sevdiği hususlarda da hoşlanmadığı hususlarda da dinleyip itaat etmelidir. Kendisine masiyet ile emrolunduğu taktirde ise dinleyip itaat etmek söz konusu değildir.” (Buhari, Müslim)
Ömer b. Abdulaziz biat esnasında halka, “Allah’a itaat edersem bana itaat ediniz. Allah’a isyan ettiğimde bana itaatle yükümlü değilsiniz.” demişti. İslam tarihinin tamamında devletten ayrılan, devletten ayrı tutulan bir ‘din’ olmamıştır. Genel olarak halk iradesinin zorunluluğunu görüş birliğini halk egemenliği olarak ve biatı ya da bağlılık yeminini evrensel oy hakkı olarak yeniden tanımlanmıştır.
Bu tür biat, Peygamber’e yapılan biat gibi olmayıp, günah veya sevap alma çerçevesinde ele alınması gerekir. Peygamber’e biat ise küfür ve iman çerçevesindedir. “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. (Fetih:10)
Rasule itaat Allah’a itaattir. “Üzerlerine zorbalıkla egemenlik kuran birisi değilsin.” (Ğaşiye:22) Peygamber, “Ben ne bir kralım ne de bir zorbayım.” (İbn Mace) Din konusunda Peygamber’in hiç kimseyi dine zorla dahil etme gibi bir yetkisi yoktur. “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara:256)
Maalesef yanlış bir anlayışın kurbanı o kadar insan tanırım ki partisinin, mezhebinin, cemaatının ve dahi tasavvuf liderinin biat kemendini boynuna geçirmiş ve masiyette dahi olsa uyma gibi bir gafletin içine girmekte olup, “Kim boynunda bir biat bulunmaksızın ölürse cahiliye ölümü ile ölür.” hadisine sığınmaktadırlar. Hz. Ömer, “Allah’a yemin ederim ki ben bir kral (melik) değilim ki sizleri krallık ile yahut zorbalıkla köleleştireyim.” Sözleri, Peygamber dahil din konuları dışında hiç kimsenin insanların vasisi ve zorlayıcısı olamaz.
Peygamber’in ifadesiyle “Cennet kadınlarının efendisi” (Camiussağir: 4759) Hz. Fatıma, Hz. Ebebekir’e biat etmeden öldü, cahiliye ölümü ile mi öldü? Ensarilerin lideri, Sa’d b. Ubade ne Ebebekir’e ne de Ömer’e biat etti cahiliye ölümü ile mi öldü? Hz. Ali ve amcası Abbas Ebubekir’e altı ay geçtikten sonra biat ettiler. (Buhari) bunlar cahiliye üzerine miydiler?
Cahiliyede ki Peygamber’e biat yukarıda geçtiği gibi iman ve küfür konusuydu. Merhum Seyid Kutub’un günümüzdeki kötü yöneticilere oy vermeyi cahiliye toplumuna kıyaslamasını açıkçası, biz tasvip etmiyoruz. Rasulullah’ın hadisinde geçen ‘biat’ imana çağırıp da ona imanı kabul edenlerin biatıydı. Bu ona yapılan nübüvvet biatıdır. Onun konusu tevhid ve İslamdı. Binaenaleyh Onu bırakmak ve itaatsizlik etmek tekrar cahiliyeye dönmek demekti.
İslam devletinde siyaset emirlerine, yöneticilere, halifelere ve başkanlara biat böyle değildir. Bu yöneticilerin toplum siyasetleri ve ümmeti yönetim biçimleri; muhalefettekilerin görüşleri ve metotlarıyla çatışıyorsa biatı kabul etmemeleri, onların İslam ve iman kampından çıkıp herhangi bir şekilde cahiliye kampına intikal ettikleri anlamına gelmemelidir.
Bu nebevi hadislere bürünerek, parti, cemaat ve mezhebi hamasetle yeri ve ilgisi olmayan sahalara çekenler büyük siyasi hata işliyorlar. Ümmetin yönetici ve emirlerine yağcılık yapmak için içtihat yapanlar, dini hata yapıyorlar. Nebevi hadisleri denildiği ya da rivayet edildiği konunun dışına çıkarak zorluyor ve oluşan olaylara karşı olmadık algılara ve senaryolara baş vuruyorlar. Allah, “Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin.” (Maide:8) dediği halde adaletten sapıyorlar.
Sahabenin hepsi ‘siyasi biat’ konusuyla ‘dini biat konusunu birbirinden ayırt etmekte titiz davrandılar. Sahabeler, “Ey Allah’ın Rasulü! O vahiy midir? İstişare midir?” Eğer mesele din ve vahiy ise itaat ve boyun eğerek Allah’ın rızasına teslim oluyorlardı. Bu noktada onların boynunda iman ve din biatı vardı. Eğer mesele siyasi bir şeyse; toplum ve devletin yöneticisi olarak kabul ettikleri bu siyasi biatte istişare ediyorlar, itiraz ediyorlar ve kınanmaksızın muhalefet edebiliyorlardı. Rasulullahla sahabenin durumu bu olduğuna göre; bugün, Rasulullah’tan rivayet edilen bu sözleri yanlış anlayarak Müslümanların haklarını ve İslam’ın maslahatını gerektiren ‘gerekli muhalefetin’ yapılmasını ümmete haram kılmak için kullanmak yanlıştır. Ancak meşru yöneticiye muhalefet ederek ümmetin helakine sebebiyet vermek itikadı yok etmiyorsa da amelen günah işlemediği anlamına da gelmemektedir. Vesselam.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar