İstanbul’da öğrencilik yıllarımda tanışıp, sonra da tanışıklığımızın abi-kardeş ilişkisine dönüştüğü ve İstanbul seyahatlerimde sıklıkla görüştüğüm başarılı iş adamlarımızdan Hayrettin Savur’la bu kez siz değerli Yön Gazetesi okurları için buluştuk. İstanbul’da Hayrettin Savur’un öğrencilik yılları ve Batman üzerine ofisinde başlayan sohbetimiz Balıkesir’in Erdek İlçesinde kurduğu Türkiye’nin ikinci Midye tesisinde son buldu. Denizi olmayan ilimizden İstanbul’a yerleşen hemşerimiz Hayrettin Savur’un öğrencilik, ticaret ve midye tesisi öyküsünü Dr. Ferit Tunç’un kalemiyle siz Batman Yön Gazetesi okurlarıyla…
Sizi tanıyabilir miyiz?
1974 yılında Batman Beşiri’de doğdum. İlkokuldan lise yıllarına kadar bir öğün babama ait işyerinde diğer öğün de okula giderdim. Yani küçük yaşlardan itibaren ticaret ile iştigal ettiğimi söyleyebilirim. ilkokul yıllarımda bize komşu olan bir kitabevinin etkisi ile kitap okuma alışkanlığım oluştu ve bu alışkanlık bende okuma hırsı oluşturdu. Tabi bizim dönemde üniversite okuyanların sayısı parmak ile gösterilecek kadar azdı. İstanbul’a olan sevgim belki de üniversiteye gitmemde en önemli etkenlerden biri oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü kazandım, Daha sonra da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İktisat alanında yüksek lisans yaptım. Amacım üniversitede akademik çalışmalara devam etmekti; fakat 28 Şubat engeline takılınca 1999 yılında kendi şirketimi kurarak ticari hayatıma başlamış oldum.
Üniversite öğrenciliğiniz nasıl geçti, sizin dönemde şartlar nasıldı?
İnsanın en güzel yıllarının üniversite yılları olduğunu söyleyebilirim ki her zaman da bunu ifade ediyorum. Eğer üniversite okuyacaksanız bu kesinlikle İstanbul olmalı diyorum. Bizim dönemde tabi zorluklarımız şimdiki üniversite öğrencilerine göre çok daha fazlaydı, maddi durumumuz iyi değildi ve genellikle almış olduğumuz burslar ile geçimimizi sağlıyorduk.
Batman’a özleminiz oluyor muydu, İstanbul gibi bir metropolde yaşamanın zorluk ve güzellikleri nelerdi?
O dönemlerde üniversiteyi kazandığım sene dâhil daha sonraki yıllarda da dersanelere asılan panolardan kazanan öğrencileri tespit edip onlara yardımcı olmaya çalışıyorduk. İstanbul’da okuyan Batmanlı sayısı çok azdı ve neredeyse tüm Batmanlılar birbirini tanıyordu. Bu durum dostluk, hemşerilik bilincimizi arttırıyor ve buluşmalarımız memlekete olan hasretimizi bir nebze de olsa dindiriyordu. O dönemlerde uçaktan ziyade otobüs ile Batman’a seyahat ediyorduk, bu da yaklaşık 24 saati buluyordu. Böyle olunca da Batman’a yılda bir veya iki kez gidebiliyorduk. 90’lı yılların politik ortamında bir öğrencilik dönemim oldu. Yoğun bir kültürel atmosfer, siyasi tartışmalar ve kavgalar ile dolu bir dönem geçirdim. Bu arada Batmanlı bir Kürt olmanın dezavantajlarını da o dönem yaşayan her Kürt gibi ben de yaşadım. Tabi yaşadığmız şartlar ne kadar zor olursa olsun İstanbul şehrinin insana bahşetmiş olduğu tarihi yapıları, boğazı, kültür ve sanat etkinlikleri ile vazgeçilmez bir şehir haline geliyordu. Onun için İstanbul gibi bir şehirde üniversite okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Öğrenciliğiniz sonrası memlekete dönmeyi değil de sizi İstanbul’da kalmaya iten ne oldu?
Belirttiğim gibi üniversite sonrası üniversitede akademisyen olarak çalışmayı hedefliyordum. Bu mümkün olmayınca kendi işimi kurmaya karar verdim. 1999 yılında kendi şirketimi kurarak ticari hayatım başlamış oldu. İstanbul’da kalma sebebim ticari kaygılardan dolayı oluştuğunu ifade edebilirim.
iş hayatınızla ilgili bize bilgilerde bulunabilir misiniz? Hangi iş kollarında faaliyet yürütüyorsunuz.
Nora Grup olarak 2 iş kolunda faaliyet sürdürmekteyiz. İlk işimiz; yani elektronik ürün ithalatı ve bu ürünlerin toptan satışını yapmaktayız. Başta Avrupa ülkeleri olmaz üzere; Amerika, Dubai, Hong Kong gibi ülkelerden bilgisayar malzemeleri, küçük ev aletleri ve mutfak ürünleri gibi ürünler ithal etmekteyiz. Oransal olarak şirketimizin cirosunun yaklaşık yüzde 50’sini dış ticaret, diğer yüzde 50’sini de su ürünleri sektöründeki faaliyetimiz oluşturmaktadır.
Su ürünlerindeki sektörünüze gelecek olursak, aslında Batman’ın denizi yok; ama bir Batmanlı olarak Türkiye’nin en büyük midye tesisini kurdunuz.Bu midye tesisi hikayenizi bizimle paylaşır mısınız?
Haklısınız fakat yaklaşık 30 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Yani İstanbul ikinci memleketim. Deniz ürünleri ile ilgili daha önce bir girişimimiz olmamıştı; 2015 yılında öğrencilik yıllarında bizimle birlikte çalışan su ürünleri mühendisi bir arkadaşımız tarafından bize bu proje teklifi yapıldı. Uzun araştırmalar ve ar-ge sonucu bir yatırım projesi olarak bu işe girmeye karar verdik. Yurtdışında bu tecrübeye sahip birçok ülkeye giderek bu çiftliklerin nasıl kurulduğunu ve işin işleyişi ile ilgili araştırmalarda bulunduk. 2006 yılından beri yapmış olduğumuz dış ticaret tecrübemiz de bu işe yatırım yapmamızı kolaylaştırdı. Bu işe giriştiğimizde ülkemizde kurulmakta olan sadece bir adet çiftlik vardı ve Tarım Bakanlığı dahil bu konuda bize yol gösterecek herhangi bir kurum ve kuruluş yoktu. Uzun ve yorucu çalışmalar sonucu ciddi bir know-how’a(bir şeyin nasıl yapılacağı bilgisi) sahip olduk ve çok şükür emeklerimizin karşılığını aldık.
Türkiye’de midye üretimi ve tüketimi ne seviyededir, bu üretimi ve tüketim birbirini karşılıyor mu?
Midye tüketiminin oldukça yüksek olduğu ülkemizde ne yazık ki üretim yok denecek kadar az. Yurt dışından ithal ettiğimiz midyeyi ülkemizde yetiştirebiliriz. Bandırma’da kurduğumuz tesisle yılda 2000 ton midye üretmeye başladık. Amacımız midyede dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak.Ülkemizde ve dünyada midye tüketimi oldukça yaygın. Türkiye’de yıllık 100 bin ton civarında midye tüketiliyor. Üretim ise maalesef yaklaşık 10 bin ton ile sınırlı. Hal böyle olunca biz midyeyi ya yurtdışından ithal ediyoruz ya da kaçak ve sağlıksız koşullarda üretilen midyeleri tüketiyoruz. Bu olumsuz duruma son vermek için Bandırma’da tam teşekküllü tesisimizi kurduk ve bu tesisimizle amacımız midye ithalatını durdurup, ihracatı artırmaktır. İhracatımızın yanısıra tüketicilerin de sağlıklı midye tüketmesini sağlamak ve aynı zamanda denizlerin doğal yollarla temizlenmesine de katkı sunmaktır. 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyor olmamıza rağmen ne yazık ki çift kabuklu deniz ürünleri midye, akivades (kum midyesi), istiridye ve karides gibi ihraç değeri olan ürünler Türkiye’de üretilmiyor. Biz midye ile buna son vermek istiyoruz.
Peki, üretimin artırılabilmesi için şartlar elverişli mi?
Midye üretimine başlamadan önce İspanya, İtalya ve Yunanistan’da araştırma yaptık. Avrupa’da yıllık 400 bin ton midye üretiliyor. Özellikle Hollanda ve İspanya bu alanda oldukça mesafe kat etmiş. İtalya’da Venedik gibi bir turizm şehri bile midye tesisleriyle dolu. Biz de yıllık 100 bin tonun üzerinde midye çıkartabiliriz. Karadeniz, Marmara ve Ege bölgesinde sular midye üretimine oldukça uygun. Ülkemizdeki bu eksikliğin yurt dışındaki tesislerde nasıl başarılı şekilde yapıldığını gördükten sonra ‘Neden olmasın?’ diyoruz.
Son olarak şunu sormak istiyorum; NORA Su Ürünlerinin bir hedefi var mı?
Elbette var, evvela tesis sayılarını daha da artırıp Türkiye’de sağlıklı midye üretim ve tüketimini yaygınlaştırmak. Bu nedenle de şimdi Balıkesir Paşalimanı adasında kurulacak yeni bir tesis için çalışıyoruz. Bu tesisimiz kurulduktan sonra ilkin merdiven altı sağlıksız midyeler ortadan kalkmış olacak, aynı zamanda üretimimiz artacak. Tabi bu bir süreçtir, bu işe giriştiğimizde ilkin arkadaşlarımız ile midye yetiştiriciliğine uygun zemin araştırması yaptık. Çünkü ilk iş midye verimliliğin olduğu yerleri tespit etmekti. 6 ay boyunca su analizleri yaptık. Yaklaşık 1,5 yılımız bölgenin uyumluluğu ile ilgili raporlamalar ile geçti. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onay verdikten sonra yatırıma başladık ve ancak 3 yıl sonra üretim yapmaya başladık. Mevcut tesislerimizle yıllık 2000 ton midye hasadı gerçekleştirmekteyiz. Hedefimiz birkaç yıl içerisinde üretimimizi 5000 tona çıkarmaktır. Bakanlık her yıl 6 ay boyunca tesisimizden alınan su örnekleri analiz edip ürünleri sınıflandırıyor. Midyeler A sınıfı kalitede. Bakanlığın desteği sürerse Türkiye kısa bir sürede midye ithalatını sona erdirip, sağlıklı midye tüketimini sağlamış olacak. Böylece Avrupa’ya da midye ihraç edeceğiz.
Ayrıca yıllık 3000 ton kapasiteye sahip midye arındırma/işleme tesisini kurmuş bulunmaktayız. Güvenli bir ortamda yetiştirmiş olduğumuz midyelerimizi; tüm standartlara ve uluslararası sertifikalara sahip ve yüzde yüz hijyen bir ortamda işleyerek midye dolma haline getiriyor, pişiriyor ve hızlı şoklama ünitelerinde ürünlerimizi dondurarak paketleyip -18 derece araçlarla ulusal marketler kanalı ile tüketicilerimize ulaştırıyoruz. Halihazırda ürünlerimiz Türkiye’nin birçok ilindeki ulusal marketlerde satılmaktadır. Hedefimiz bu yıl sonuna kadar tüm Türkiye’de ürünlerimize ulaşılmasını sağlamaktır. Ayrıca 2025 yılı içinde yaklaşık 1000 ton ürünümüzü de ihraç etmeyi planlıyoruz.