Aile içinde Yönetici Kim? (2)

Yayınlama: 13.04.2025
A+
A-
     İslam, erkekleri ve kadınları farklı, fakat birbirini tamamlayıcı işlevlere sahip olarak görür. (Nisa:32) İslami evlilik, sevgi ve anlayış temeline dayanan, uyumlu iki ruhun birlikteliğidir. Evlilikte kişilik ön plandadır ve eşler sorumlulukları paylaşan ortaklardır. Erkek, fiziksel gücü ve dış dünyaya açıklığı nedeniyle lider olarak görülürken; kadın ise eşit bir yoldaş olarak aile içinde önemli bir rol üstlenir. Anne ve babanın görevleri, fiziki ve duygusal yapılarındaki farklılıklara uygun olarak belirlenmiştir. İslam, bu farklılıkları görev dağılımında doğal ve gerekli kabul eder. (Ali İmran:195)
     Kadın ve erkek rollerinde dini ve ahlaki kurallara eşit surette muhatap olurlar ve her ikisi de kişilerin sahip olabilecekleri zekâya, kabiliyete, enerjiye ve gayrete ihtiyaç duyar. Rousseau, “Kadınlar olmaları gereken şey olduklarında, kendi yetkileri içindeki şeylerle yetinecekler ve her zaman doğru düşünce yürüteceklerdir.” diyordu.
    Fizyolojik yasalar, yıldızların kanunları gibi katı ve değiştirilemez. Maneviyatını koruyan bir kadın, erkeklerin rolünü üstlenmeye çalışmaz, onların şartlarında yarışmaz Müslüman kadınlar, Batılı kadınların aksine, kocalarının himayesinde, ihtiyaçlarını karşılayan ve ailelerinin nafakasını temin eden erkeklerle güvende yaşarlar. Müslüman koca evde otoriteye sahip olsa da bu gücü despotça kullanmaz ve kadınlara boşama yetkisi verilse bile, ailenin korunması için erkeğin akıl ve sağduyusu önemlidir.
     Kadın ve erkek insaniyet kimliğinde ortak, cinsiyet kimliğinde farklıdır. Hukukun amacı, eşitliği değil adaleti gerçekleştirmektir. Kadın erkeklerle kıyaslandığında kemikleri zayıf, adaleleri cılız olabilir; ancak, bu zayıflık, vazifelerine daha uygun ve daha münasiptir. Onların, erkeklere nispetle kısmi zayıflıkları tabii ve içtimai vazifelerinin bir gereği ise, böyle bir zayıflığı, hukukunun azlığına delil göstermek doğru olamaz.
     Gerek sosyal hayatta gerekse aile yaşantısında reislik bir ağalık değil, hizmetkârlıktır. İdarecilikten amaç, aile düzeninin kurulup korunmasıdır. Erkek kadınla güzel geçinmek ve onun haklarını gözetmekle yükümlüdür. Kur’an’da kadınlara iyi davranılması açıkça emredilir ve bazılarının hoşa gitmeyen yönleri varsa, bunun da bir hikmeti olabileceği düşünülerek sabredilmesi istenir. (Nisa:19)
     Bazı erkekler, eşlerinin her yaptığına karışırlar. Evin düzeninden yemeğin ve sofranın biçimine kadar hep son kararı veren taraf olmak ister. Bazı kadınlar da eşlerine annelik yaparlar. Diş fırçalamalarından “Cüzdanını aldın mı?” demeye kadar sürekli müdahale içindedirler. Bu iyi niyetli çabalar karşı tarafa kendisini güvensiz hissettirir ve onu rahatsız eder. Ev hayatında kadın, dışarıdaki yaşamda da erkek, son karar veren kişi olmanın konforunu yaşamalıdır.
     Feministler; “Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler.” (Nisa:34) ayetini Müslümanlara saldırmak için kullanmaktadırlar. “Kavvam” ifadesi bir şeyden sorumlu kişi veya bir şeyi veya kişiyi koruyup gözeten demektir. Böylece, kadının geçimini üstlendi anlamına gelir. Erkek, ailesinin ve yakınlarının ihtiyaçlarını ve isteklerinin elden geldiğince ve en iyi şekilde yerine getirmesini gerektirir. (Bakara:233)
     İslam, fizyolojik yapısı ve dayanıklılığı münasebetiyle evin nafakasını erkeğe yüklemiş olup, kadına neslin devamı için doğurganlık ve anneliği vermiştir. İlahi kudret, kadın ve erkeklerin vücutlarını, organlarını, zekâlarını, duygularını ve kuvvetlerini gözeterek her birine uygun vazifeler vermiştir. Kadın duygusal özellikler, estetik ve koruma içgüdüsü bakımından ileriyken, erkek dış ortamla savaşma, avcı özellikleri itibarıyla önderdir; böylece taraflar birbirlerini tamamlar. Kişilerin baskın olan bu yönlerini törpülemek, evliliğe zarar verir. “Kavvam” görevini kadına yüklemek adaletsizlik olurdu. “Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.” (Bakara:228) ayeti de buna işaret etmektedir.
     İş bölümü, toplumun devamı için önemli bir faktördür. Her birey toplumda belirli bir rol üstlenmeli ve kotasını yerine getirmelidir; aksi takdirde toplumdan kopmuş, antisosyal bir birey haline gelir. İş bölümünü reddeden ya da bencil çıkarlarıyla toplumu bozan kişiler sorunlara yol açar. Kadın, fiziksel özellikleri nedeniyle bazı işlerden istisna tutulur, erkek ise gücüyle farklı görevlerde daha verimli olabilir. İş bölümü, kadınların doğallığını ya da kadın-erkek ilişkilerini bozmaz. Aile bir ortaklık gibi yönetilmeli ve her iki cinsin de görev paylaşımı, ehliyetlerine göre yapılmalıdır. Kadının duygusal yapısı nedeniyle ailede liderlik rolü, erkeklere daha uygun kabul edilir. Kur’an, görev paylaşımında eşitlik yerine ehliyeti esas alır. (Nisa:58)
    Hz. Peygamber; “Kişiye, nafakasını sağlamakla mükellef olduğu kimseleri ihmal etmesi, günah olarak yeter.” (Ebu Davud, Nesai) demiştir. İslam’a göre, karısının geçimini sağlamayan erkeğin onunla cinsel ilişkiye girme hakkı ortadan kalkar. Erkeğin yükümlülüğünü kabul etmediği veya buna gücünün yetmediği hallerde evliliğinin iptaline gidilebilir.
     Pavlos; “Kadın tam tabiiyetle sessizce öğrensin. Fakat kadının öğretmesine ve erkeğe hâkim olmasına izin vermem ancak sukutta olsun. Çünkü Âdem, sonra Havva yaratıldı. Âdem aldanmadı, fakat kadın aldanarak suça düştü.” (I. Timeteosa, 4: 1-3) Niethizce, “Kadın özgürleşmek istiyor; kadın, hayatı boyunca büyük çocuk olarak kalır. Gerçek insanoğlu erkektir ve kadınlar ara aşamadır.” demiştir. Konfüçyüs’e göre, kadının erkek üzerinde gücü olmamalıdır ve bu, insanlığın yararına değildir. Aynı düşünce Batı felsefesinde de görülmüştür. Sponoza, “Kadınlar hükümdar değil, uyruk olmalıdır.” demiştir. Huarte’de “kadınların yüksek kabiliyetler sahip olmadığını ileri sürer.”
     İslam’a göre; İslam’ın temel çerçevesi içinde kadın ya da erkek herkes potansiyelini sonuna kadar kullanmak konusunda eşit fırsatlara sahip olmasına rağmen, kadını potansiyel suçlu olarak görenlerin adresleri belli iken her seferinde İslam’a saldıran feministler! İslam, ağzınıza doladığınız Bakara 34. ayeti aile içerisinde bir vazife taksiminden bahsetmektedir. Ortaya attığınız, “Güçlü olan ayakta kalır, bu sebeple kadın, erkekten güçlü olmalı” sloganıyla, kadının erkek üzerinde hâkimiyet kurması gerektiği düşüncesini yaydınız. Sonunda evlilikler çatışmayla zarar görmekle kalmadı, annelik duygusu da kötü şekilde etkilendi. Hamilton Gibb; “Avrupalı barbar sürülerinin iğrenç muameleleriyle (kadın) kirletildi. Hâlbuki kadınlar, İslam’ın ilk asırlarında, modern toplumdaki gibi yüksek bir mevki işgal etmeye devam ediyorlardı.” diyordu. Vesselam
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı yazar

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.