ARAPLAR VE TÜRKLER BİRBİRLERİNE NASIL DÜŞMAN EDİLDİ?

Yayınlama: 23.02.2025
A+
A-
     Irkçılığın körüklenmesi bu işin başında gelir: İncilin; “Hiçbir ulus başka bir ulusa kılıç çekmeyeceği gibi artık savaşıda öğrenmeyecekler” ve o zaman “tüm uluslar dost olacaklar” ve o zaman “yeryüzü suların denizleri kapladığı gibi Tanrı’nın bilgisiyle dolacak.” Tüm uluslararasındaki bu evrensel barış ve uyum imgesi, Allah’ın “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır.” (Hucurat:13) fermanıyla son bulmuştur.
    Şair, “Biz, vatancılık kavgasına yabancıyız. Biz, iki gözün aynı ışığıyız ve biriz.” diyordu. Goethe; “Herkesin kendisine anavatan kurmakla uğraştığı bir çağda önyargısız düşünebilen ve çağın üstüne çıkabilen kimselerin anavatanı hem her yerdir hem de hiçbir yerdir.” diyordu ama, “Batı kültürünün en büyük temsilcilerinin bu düşüncelerine karşın tarih başka bir yol izledi. Ulusçuluk insancılığı öldürdü. Ulus ve ulusal egemenlik bireyin kendilerine yenildiği yeni putlar haline geldi.”
     Etnik ayırımcılığın tarihi eskilere dayanır. Kanda asalet aramak gibi büyük bir sapıklık olamaz. Yahudiler, ırkçılık duygularına dayanarak İsrailoğullarını Allah’ın seçkin kulları olarak kabul etmişler ve kendi dini emirlerinde bile İsrailoğullarından olmayanların haklarını ve seviyelerini, İsrailoğullarından daha aşağı tutmuşlardır.
     Emevîler zamanında, birçok ülkenin kısa bir zaman zarfında fethedildiğini ve muhtelif milletlerin İslam bayrağı altında toplandığını gören Müslümanlar, bu başarının Arap ırkına ait olduğu vehmine kapılmışlardır. Muarızlar, savaş meydanlarında elde edemedikleri başarıyı, dini tahrif etmek suretiyle kitabının tahriften korunduğunun garantisi bizzat Allah olduğunu (Hicr:9) bildikleri için bu sefer, peygamber adına uydurma hadislerle, Müslüman milleti ırkçılığa sürükleme seferberliğine koyuldular.
    Sömürgecilik yalnızca insanları kendi pençesinde tutmak ve yerli insanların beynindeki bütün biçim ve içeriği boşaltmakla tatmin olmaz. Sapkın bir mantıkla, baskı altında tuttuğu halkın geçmişine yönelir ve onu bozar, çarpıtır ve yok eder. Milliyetçilik, İslam’ı bir Arap dini ve Muhammed (as)’i de bir Arap peygamber olarak yeniden diriltti. Mesela, “Arapların, insanların en hayırlısı olduğu”nu beyan eden ve “Peygamber’in Arap, Kur’an’ın ve cennet dilinin de Arapça olması sebebiyle Arapların sevilmesini” emreden rivayetler bu kabildendir. Arapçayı metheden uydurma hadislerin imalcıları, bunun yanında, diğer dilleri yeren bir dize hazırlamayı da ihmal etmediler.
     Arap dünyasında ırkçılığa ilk çağrı; Kostantin Zorek, George Habeş ve Anton Seadet’ten gelmiştir. Bunların üçü de gayrimüslimdir. “Sizler, öncekilerin yollarını karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Öyle ki onlar, bir keler deliğine girseler, siz de onların ardından oraya girmeye çalışacaksınız.” ashap: “Ey Allah’ın rasulü, Yahudilerle ve Hristiyanları mı kastediyorsunuz?” Peygamber (as): “Ya başka kim olabilir?” (Müslim) buyurmuştur.
     İkincisi, propaganda, algı yönetimleri ve savaş taktikleridir: Hicaz demiryolunun tamamlanmasından sonra İngiltere’de Emperyal Savunma Komitesi Filistin İnceleme Fonu adıyla bir komisyon kurarak bu komisyonda üç kişilik bir ajan grubunu görevlendirdi. Bunların başında Lawrence (Lavrens) vardı.
     İngilizler Orta Doğu’da çok sayıda istihbarat kaynağına sahipti. Bunlar: Ajanlar, mülteciler, savaş esirleri ve daha önce Osmanlı Devleti’nde görev yapmış bazı Arap memurlardı. Bu memurlar, Türklerin durumu ve kuvvetlerinin dağılımı hakkında bilgi veriyordu. Kahire sinyal ofisi yarımadadaki Türk Garnizonunun Suriye’deki Türk kumandanlığıyla olan yazışmalarının detayını çıkarmıştı. Türk Ordusunun merkezde yazışmalarını çözdükleri için İngilizler, askerlerin durumu ve planı hakkında birçok bilgiye sahiptiler. Enver Paşa’nın gönderdiği telgraflar ellerinde oluyordu.
     Sahadaki İngiliz istihbarat subaylarından olan Lawrence, Kahire’deki görevinden alınıp Hicaz’e görevlendirildi. Lavwrence’in görevi Türk karşıtı propaganda yapmak ve Araplar ile Türkler arasına nefret tohumları ekmekti. Türk birliklerine saldırı düzenleyen asi bedevilerle ilgili tuttuğu günlüklerde Lawrence, sık sık, “Türk askerleri Arap köylerini yağmaladığı, hamile kadınların karınlarını kamalarla yardığını, kadın ve kızlara tecavüz ettiği, yaşlılara işkence yaptığı” gibi yalanlara ve algı yönetimlerine yer verdi. Lawrence’in bahsettiği yalanlar nedeniyle bedeviler ellerine geçirdikleri Türk askerlerine ve sivillere işkence ve katliam yaptılar.
     Lawrence, mektubunda kendilerinin Sofya, Belgrat, Petersburg, Atina, Basra, Tiflis’e kaba, sert telgraflar gönderdiğini bunları da Türk Ordusunun El Kitabı adı altında kitap haline getirdiklerini, bunlardan kalın bir kitap oluşturarak 3000 adet bastıklarını yazdı. Lawrence, Savaş Bakanlığı’na her hafta yazdığı mektupları, sanki annesine yazıyormuş gibi “Anneme” başlığıyla gönderiyordu.
    1917 yılının başlarında Faysal’ın güçleri Yanbo’dan Vech’e 180 mil yolu giderken Kızıldeniz’i kullandı. Faysal’ın güçlerini, İngiliz Donanması destekledi. Bu sayede psikolojik olarak kabileleri etkilemek ve onların da Şerif Hüseyin yanında isyana katılması teşvik edildi.
     Lawrence, asilerle iş birliği yapıp, demir yolunu hedef alıyordu. Bueir ve Abu el Vaam’da de rayları dinamitlediler.  Telgraf hatlarını kestiler. Su kulesi ve iki istasyonu ateşe verdiler tren vagonu ve çadırları yaktılar ve bunlar sık sık tekrarlanarak Lawrence, 15 Temmuz 1918 tarihli mektubunda, asilerle beraber sekiz istasyonu ve yakınlarındaki köprüleri ve rayların tamamını en küçük parçalarına varıncaya kadar tahrip ettiklerini, Osmanlı Devleti’nin Medine ile olan ulaşımını kestiklerini ve savaş bitse dahi rayların eski haline getirilmesinin çok uzun zaman alacağını yazdı.
     İngilizler isyancı bedevilere bol keseden para dağıtıyor, Faysal’a ise yüklü paralar veriyordu ve donanım için personel desteği sağlıyordu. Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ın yanında 3000 kişilik kuvvet vardı. Faysal’ın kuvvetleri iki küçük tugaydan oluşuyordu. Bunlar, yağmacılar, eski mahkumlar, kaçaklar ve diğerlerinden oluşmaktaydı. Faysal ve Ali’nin komutasında 8000 düzenli 17000 ise düzensiz isyancı vardı. İngilizler, dağıttıkları milyonlarca poand sayesinde bölgedeki birçok bedevi kabilesinin isyanlara katılmasına ve Şerif Hüseyin’i desteklemesine neden oldu. Böylece Osmanlı toprakların kaybedilmesi yanında iki kadim dost olan millet, tamirinin telafisi olmayacak düşmalıklarına sebep oldular. “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyordu. Mehmed Akif Ersoy. Vesselam.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı yazar

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.